Bir kalktım bu sabah, o da ne annem evde yok. Başucumda bir not gördüm. Bir akrabamız hastaneye kaldırılmış onun için acelece evden çıkıp hastaneye gitmiş. Peki ben ne olacağım. Evde yalnız başıma, biçare, aç ve susuz ne yaparım ben?  Neyse tuvalete gidip çıktıktan sonra havlunun yerini epey aradım. Annem olmayınca kapıda elinde havluyla bekleyen kimse olmuyor tabii ki. Havlu yerine tişörtümü kullandım bu sefer yüzümü kurulamak için. Sıra geldi güzel bir kahvaltıya. Epeydir girmediğimden dolayı mutfağın yolunu unutmuşum. Buz dolabında ne varsa doldurdum tepsiye. Birde çay yaptım. Farkettim ki çok zahmetli ve zaman alan bir işmiş bu kahvaltı olayı. Ah be anne yapayalnız bıraktın beni bu yaban illerde (yaban il: mutfak). Şimdi ne kadar özlüyorum seni bir bilsen. Boynuna atlayıp sarılır, elini tekrar tekrar öperdim. Sensizlik ne zor şeymiş meğer. Genelde uyandığımda elimi yüzümü yıkar geçer bilgisayar başında gazetemi okur, maillerime bakar, kahvaltının hazırlanmasını beklerdim. Daha doğrusu pek beklemezdim, genelde kahvaltı beni beklerdi. Bu gün hayatımda bir değişiklik oldu. Değişikliği severim. İş başa düşünce işten kaçılmaz değil mi? Bal, reçel, salam, sosis, peynir, domates, Allah ne verdiyse koymuşum tepsiye ama bunların bir de simetrik bir şekilde doğranıp güzelce tabaklara konması gerekiyor. Hiç uğraşamayacağım. Direk doldurdum hepsini üst üste. Çayı da demledim bir güzelce. Şimdi hepsini yeme zamanı. İyi güzelde ekmek yok. Ekmeksiz kahvaltı mı olur? Hadi bakalım bakkala. Çaydan bir yudum aldım. Tıpkı annemin yaptığı gibi. Süper olmuş tebrik ederim kendimi. Bakkala, bu ıslak tişört ve saçma sapan tiple gidemem. Kırk yıllık karizmamı iki dakika da yerle bir edemem. Hemen bakkala gidiş için hazırlıklara başladım. Önce kirli sakaldan kurtulmalıyım. Tıraş faslından sonra pantolon ve tişört ayarlamalıyım. Birde bunları ütülemek lazım. Uğraş babam uğraş. Anne neredesin yahu? Uzun çabalar sonucunda bakkala gidip ekmek almayı başardım. Geldiğimde çay imamın abdest suyu kıvamına gelmiş. Hemen yenisi yapalım. Öğleden sonranın güzel güneş batışı eşliğinde, akşam çayı niyetine yaptığım kahvaltıdan pek zevk aldığımı söyleyemeyeceğim. Canım haşlanmış yumurta çekmişti aslında. Sabahtan beri kahvaltı için uğraşıyorum. Bari güzel bir hale getirmek için üşenmeden yapayım. Haşlanmış yumurtanın yanında bir de sosis kızartayım. İşleri epey ilerlettiğimi fark ettim. Ocakla haşır neşir olmak değişik bir duygu. Suyu koy, yumurtayı orta ateşte kaynat, tavaya yağı koy, şekilli şekilli doğradığın sosisleri kısık ateşte kızart. Güzel şeyler bunlar. Sıra geldi, açlıktan kazınan midemin uğultusunu dindirmeye. Ama öncesinde şu yumurtayı ustalıkla soymak gerek. Hiç beceremem. Zarı üstünde kaldı ama olduğu kadar artık. Her yerimde yumurta koktu sabah sabah. Daha doğrusu akşam akşam. Zaman ne çabuk geçiyor. Annem evde olsaydı şimdiye kadar akşam yemeğini bile hazırlamıştı. Akşam yemeği demişken ya annem gelmezse. Kendimi akşam yemeği hazırlarken hayal bile edemiyorum…

Anne günaydın… Tek bir cümle nelere kadirmiş Ya Rabbim. Bu, anne günaydın cümlesi, anneciğim seni çok seviyorum, bugün kahvaltıda haşlanmış yumurta (özel küçük tabakta soyulmuş ve yatay olarak eşit şekillerde kesilmiş), kızarmış patates (az yağlı, çok kızartılmış, kırmızı kırmızı olmuş), haşlanmış sosis ve mutfakta ne varsa hepsinden özenle güzelce dizilmiş şekilde odamda yemek istiyorum demeye eşit bir şeymiş. Allah kimseyi anasız bırakmasın. Kahvaltı karambolünü atlattıktan sonra bir de keyif çayı içtim mi tamamdır. Bu arada annemi arayayım da ne zaman geleceğini öğreneyim…